1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Uyum sorunu sağlık bozuyor

Baha Güngör10 Ekim 2007

Almanya’da göçmenlerin topluma entegrasyonu sürecinde yaşanan sıkıntılar, ruh sağlığını da olumsuz etkiliyor. Köln’de görev yapan uzman psikolog Dr. Ali Kemal Gün, göçmenlere ilişkin güncel verileri değerlendiriyor.

https://p.dw.com/p/Bogk
Uyum sorunu en çok göçmen çocuklarını etkiliyor.
Uyum sorunu en çok göçmen çocuklarını etkiliyor.Fotoğraf: dpa

Göçmen nüfusun yoğun olduğu Almanya’da her beş çocuktan biri davranış bozuklukları gösteriyor. Alman ailelerinde davranış bozukluğu gösteren çocukların oranı % 6.5 civarında iken, bu oran göçmen ailelerin çocuklarında % 10’a, hatta bunun daha da üzerine çıkabiliyor. Deutsche Welle Türkçe Yayınları Sorumlusu Baha Güngör, konuyu Köln’deki Rehn Klinikleri psikiyatri bölümünde görev yapan uzman psikolog Dr. Ali Kemal Gün ile görüştü.

- Almanya'da göçmen çocuklarındaki davranış bozukluklarında artış gözleniyor. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Dr. Gün'e göre Federal Almanya kurum ve kuruluşlarını bir göç ülkesi olarak yeniden düzenlemeli.
Dr. Gün'e göre Federal Almanya kurum ve kuruluşlarını bir göç ülkesi olarak yeniden düzenlemeli.Fotoğraf: dpa

DR. GÜN: Bunun çeşitli sebepleri var diye düşünüyorum. İnsanların bir çoğunluk topluluğu içerisinde azınlık olarak yaşamasının getirdiği bir takım stres faktörleri var. Bunların üzerine yabancıların, burada yaşayan göçmenlerin gelmiş oldukları ülke, almış oldukları eğitim, buradaki sosyal konumları, buradaki gelir düzeyleri, buradaki yaşam koşulları vs. Bunlar söylenebilir. Almanya’da yıllardır aslında göçmen çocukların durumlarının Alman çocukları ile mukayese edildiği zaman daha kötü olduğu, daha fazla oranda davranış bozuklukları gösterdikleri ve son yıllarda da ruhsal rahatsızlıklara yakalanma oranlarınının daha yüksek olduğu biliniyor.

- Alman Federal Psikiyatristler Odaları genel başkanı Prof. Reiner Richter de bir açıklamada bulundu. “Alman sağlık sistemi göçmen çocuklarına ayrımcılık yapıyor” diyerek ağır bir suçlamada bulundu. Aynı zamanda kamu doktorları birliği başkanı Dr. Klaus Walter de özellikle çocuklara okul çağından önce de, yani daha anne kucağında iken, hatta çocuk yuvasına, kreşlere giderken de bir şekilde önlemlerin alınmasını istedi. Siz bu konuda ne diyorsunuz?

Davranış bozuklukları göçmen ailelerin çocuklarında % 10’a çıkıyor.
Davranış bozuklukları göçmen ailelerin çocuklarında % 10’a çıkıyor.Fotoğraf: dpa

DR. GÜN: Ben, iki arkadaşımın da, yani hem Prof. Richter’in hem de Dr. Klaus Walter’in görüşlerine katılıyorum. Richter başından beri bu önlemlerin alınması gerektiğini söylüyor. Ancak, ben dışlanmanın, ayrımcılığın bilinçli yapıldığına inanmak istemiyorum. Federal Almanya aşağı yukarı 2000 yılından beri, yani yeni yasayla kendisini bir göç ülkesi olarak ülkesi olarak tanımlıyor. Ancak kendi kurum ve kuruluşlarını bir göç ülkesi olmanın gerekleri doğrultusunda yeniden düzenlemedi. Yani yuvalarda çocukların bilinçli olarak dışlandıklarına inanmak istemiyorum, inanmıyorum buna. Ancak yuvaların yapısı, sağlık kuruluşlarının yapısı, yapıları gereği yabancıların ihtiyaçlarına cevap verecek durumda değil. Dolayısıyla, yabancıların ihtiyaçlarına cevap verebilir nitelikte yeniden yapılandırılmaları gerekir. Bakın, bugünkü basın açıklamasında bir tespit var: Diyorlar ki, göçmen kökenli aileler psikiyatrik ve psikoterapik olanaklardan yeterince yararlanmıyorlar. Bu tespit yanlış bir tespittir, artık yanlış bir tespittir. Çünkü, göçmen aileleler bu olanaklardan yararlanmak isteseler bile, bu olanaklar yok. Bunu bir örnekle açıklamak istiyorum. Ben Köln’de yaşıyorum ve Köln Konsolosluğu’na bağlı 250.000 tane Türkçe konuşan insan vardır. Bu 250.00 insanın Türkçe konuştuğu Köln Bölgesi’nde Türkçe monuşan 2 tane psikoterapist serbest çalışmaktadır. Peki potansiyel 250.000 insanla iki psikoterapist nasıl başa çıkabilir? Ben kendi hastalarımı gönderebileceğim yer, arkadaş bulamıyorum. Artık bu arkadaşlara göndermekten çekiniyorum, utanıyorum. Çünkü arkadaşlara rica edemiyorum, alabilecek durumda değiller. Bunun için, mesela az önce konuştuğum bir göç ülkesinin kendi yapısını, göçmenlerin durumuna, bir göç ülkesi olma durumuna göre değiştirmesi gerekir dememdeki neden buydu.

- Özellikle serbest çalışan uzman psikolog olmadığı için hacılara, hocalara başvuranların sayısında da çok büyük bir artış varmış. Biz bunu araştırmalarımızda tespit ettik. Çünkü çocuğunun davranış bozukluklarını gören anne-baba uzman bir kişi bulamadığı için, eğitim düzeyi de düşük olduğu için bu sefer din görevlilerine ve onun dışında daha çok üfürükçü uzman dedikleri hocalara gidiyorlar. Bunu nasıl önleyebileceğiz burada?

Uzman açığı, göçmenleri psikolog ve psikiyatrist yerine alanında bilgi sahibi olmayan kişilere yönlendiriyor.
Uzman açığı, göçmenleri psikolog ve psikiyatrist yerine alanında bilgi sahibi olmayan kişilere yönlendiriyor.Fotoğraf: Alexander Gugg

DR. GÜN: Bence bunu biz, burada iyi olan aslında kurumlarımızı, yani Alman perspektifiyle bakıyorum, yabancıların, göçmenlerin ihtiyaçlarına cevap verecek duruma getirdiğimiz zaman, yani yeterince göçmen kökenli uzmanlar aldığımız zaman, göçmenlere bakmayı kendimize görev edindiğimiz zaman değiştirebileceğiz, Yani bilinçli olarak ‘ben hastanemde göçmenlere açığım, kendi yapımı ona göre değiştireceğim’ diyebilmem gerekiyor. Tam da sizin söylediğiniz durum, yani insanların bilimsel olmayan metotlara başvurmalarının nedeni sonuçta çaresizlik, dertlerine çare bulamamaları ya da nerede çare bulabileceklerine ilişkin yeterince bilgiye sahip olmamaları, eğitimle yeterince donatılmamalarıdır diye düşünüyorum. Bakın, bizim yaşadığımız Köln’de ‘Früh Förder Zentrum’ diye bir yer var. Früh-Förderung, Früh-Behandlung dediğimiz, erken yaşta, yani 3 ile 6 yaş arasında çocuklara yardım veren çok iyi bir kuruluş var, ancak bu kuruluştaki 200’e yakın çalışanın arasında göçmenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Peki insanlar, dertlerini anlatamayacak durumda iseler eğer, nereye götürsünler, bu bir, ikinci olarak böyle bir kurumun varlığından haberdarlar mı, üç, böyle bir kuruma önyargısız yaklaşabiliyorlar mı? Burada iğneyi kendimize batırmak istiyorum. Bizim, yani Türkçe yayın yapan medya önyargıların körüklenmesine ne kadar destek veriyor vs. Yani uyum iki yönlüdür, iki uçludur. Bir tarafında göçmenler, öbür tarafında ise Alman toplumu vardır. Her ikisinin de uyum için çaba sarfetmesi gerekmektedir. Burada uyum dendiği zaman genellikle göçmenlerin asimilasyonu kastediliyor. Göçmenler de buna direniyorlar ve maalesef bu onların sağlığına yansıyor, bu onların bu toplumda kendilerini rahat hissetmemelerine neden oluyor. Yani hem göçmenlerin bu topluma uyum sağlayabilmek için bu toplumun dilini öğrenmesi, bu toplumun kültürünü öğrenmesi, bu toplumun olanaklarından yararlanabilmek için tüm imkanlarını zorlaması hem de Alman toplumunun kendisini göçmenlerin burada kalıcı oldukları, göçmenlerin kendilerine has, spesifik bir takım ihtiyaçlarının olduğu ve bu ihtiyaçların giderilebilmesi için bir takım değişikliklerin zorunlu olduğu bilincinin yerleşmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Yani sağlıklı uyum budur bence.